II.Abdulhamid'in yazdığı hatıra defterindeki şu yazı, günümüze nasılda benzemektedir! İsterseniz bir okuyun!
II.Abdulhamid (1842-1918) |
Her iki grup da memleketin okumuş yazmışlarını içine alıyordu. Her iki grup da batıcılığa hayrandı. Her iki grup da memleketin tek kurtuluşunu meşrutiyette görüyorlardı. Her iki grup da emellerine ordunun bir parçasını vasıta etti. Her iki grubun dayandığı orduda içinden parçalandı.
Evet, ne kadar daha garip bir tecellidir ki, ben bu olayların her ikisinin de içinde yaşadım.Amcamın öfkeyle yapamadığını, ben sabırla yapmayı denedim. Amcamın ceza ile başaramadığını, ben bağışlayarak elde etmeye çalıştım, ama yine de muvaffak olamadım!
Ve daha garip bir tecelliye bakınız ki, Genç Osmanlıları da, Jön Türkleri de Osmanlı devletini parçalamak isteyen bütün büyük devletler arkalıyorlardı! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi! Bunların dediği yapılırsa Osmanlı devleti kurtulacak, dediklerine kulak asılmazsa batacaktı! İki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptık ve işte battık! Bari son kalan bir avuç vatan toprağındaki yaşayanların gözleri açıldı mı?... İnşallah!
Evladım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati koskoca yeryüzünü gezip gördükleri halde nasıl göremediler; nasıl göremediler de ecdad kanıyla sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle batırdılar!
Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardı ki, İngilizler, Fransızlar, Ruslar hatta Almanlar ve Avusturyalılar, yani bütün büyük Avrupa devletleri menfaatlerini Osmanlı devleti mülkünün parçalanmasında bulmuş; düşmandırlar. Görüyorlardı ki; bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlardı ama Osmanlıları üleşmekte anlaşıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacağı idi. Öyle olduğu halde, bu düşüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mı bir mana çıkaramıyorlardı?
Söyledim, yine söyleyeceğim; anlattım, yine anlatacağım, düşünmüyorlar mıydı ki, Osmanlı ülkesi birçok devletlerin biraraya gelmesinden meydana gelmiştir. Böyle bir ülkede meşrutiyet, ülkenin unsur-ı aslisi için ölümdür. İngiliz parlamentosunda bir Hindli, Afrikalı, Mısırlı; Fransız parlamentosunda bir Cezayirli varmıydı ki, Osmanlı parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Arap mebusu bulunmasını istemeye kalkıyorlar!
Hayır bunca okumuş, düşünmüş, kendisini davasına vermiş vatan evladının cibilliyetsiz çıkacağını kabul edemem! Sadece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilerinden çok, aldanmayan milyonlarca masum vatan evladı çekti; hem öldüler, hem vatandan oldular!''
14 Mart 1917
Beylerbeyi Sarayı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder