30.1.14

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Kuruluşu

İttihat ve Terakki Türkiye’de kurulan ilk siyasi parti olarak kabul edilir.
21 Mayıs 1889’da İttihad-ı Osmani adıyla ve Abdülhamid Hanı tahttan indirmek gayesiyle gizli bir cemiyet olarak kuruldu. Daha sonra İttihat ve Terakki adını aldı. Yapılan ilk toplantıda  Başkanlığa Ali Rüşdi, Katipliğe Şerefeddin Mağmumi, Muhasibliğe  Asaf Derviş seçildiler.
Cemiyet, İtalyan Karbonari mason teşkilatının desteği ile İstanbul’daki sivil ve askeri okul talebeleri arasında taraf kazanarak süratle büyüdü.



Cemiyet üyeleri, Galata da Fransız Postahanesi aracılığıyla merkezi Paris’te kurulan Jön Türklerle irtibat kurdular. Cemiyetin üyelerinden olan Bursa maarif müdürü Ahmed Rıza Bey, Paris’teki bir sergiyi gezmek bahanesiyle Fransa’ya gidip, Jön Türkler grubuna katıldı ve geri dönmedi. İttihad-ı Osmani cemiyetinin fikirlerini yaymaya, yurt içinde ve dışında şubeler kurarak teşkilatlandı. Cemiyetin adını da İttihat ve Terakki koyuldu. Cemiyetin yayın organı olarak Meşveret Gazetesi ve Fransızca ilavesi, Paris’te yayınlanmaya başladı. Daha sonra Cenevre ve Brüksel’de yayın hayatına devam eden Meşveret Gazetesi yurda gizlice sokuldu. Cemiyetin para ihtiyacını da Paris Mason locası karşıladı.

Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi yüksek okullarda gizli kollar ve komiteler teşkil eden cemiyetin yurt içindeki varlığı, 1895 yılında duyuldu. II.Abdülhamid İstanbuldaki üyeleri, yapılan soruşturmalar neticesinde suçlu bulunarak dağıtıldılar. Bazıları da yurt dışına kaçtı. Yurt dışı faaliyetleri Bükreş, Paris, Cenevre ve Kahire’den idare edilmeye başlandı.
1906 Eylülünde ekseriyeti üçüncü ordu subaylarından olan; Bursalı Tahir, Naki, Edib Servet, Kazım Nami, Ömer Naci, İsmail Canbolat, Hakkı Baha beyler ile posta ve telgraf idaresi başkatibi Mehmed Talat, Rahmi ve Midhat Şükrü beyler tarafından Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu. Sultan Abdülhamid Hanı tahttan indirme gayesini güden, ihtilalci bir hüviyete sahibi olan ve kurucularının ekseriyetinin mason olması ile dikkat çeken bu cemiyet, ülke içinde veya dışında aynı gaye ile kurulan cemiyetler le ittifak kurarak birlikte çalışmaya başladılar. Cemiyet, silahlı kuvvetler çevresinde hızla yayıldı. Asker ve sivil üyeleri fazlalaşarak ihtilalci bir güç meydana geldi.

Durumun nazikliği üzerine Kanun-i Esasiyi yürürlüğe koyan Sultan İkinci Abdülhamid, 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyeti ilan etti. 4 Ağustos 1908’de kurulan meşrutiyetin ilk kabinesi olan Said Paşa hükumeti, İttihat ve Terakkinin baskısına dayanamayarak 13 Ağustosta çekilmek zorunda kaldı. İkinci defa kurulan Said Paşa hükumeti ise beş gün dayanabildi. İttihat ve Terakki iktidar olmamıştı ama hükumeti ve hükumetin icraatını kendileri tayin ediyordu. 21 Ağustosta İttihat ve Terakkinin baskısıyla Kamil Paşa hükumeti kuruldu. Hükumetlerdeki istikrarsızlık, İttihat ve Terakkinin devlet otoritesini ve bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyetlerini fırsat bilen Bulgarlar, 5 Ekimde bağımsızlık ilan ettiler. Ertesi gün Avusturya, Bosna-Hersek’i ilhak etti. 6 Ekim’de Girid, Yunanistan’a bağlandı.

İttihat ve Terakkinin, Kamil Paşa hükumeti üzerinde şiddetli baskı kurmak istemesi yüzünden, Kamil Paşa ile İttihat ve Terakkinin arası açıldı. 8 Kasım 1908 tarihleri arasında İttihat ve Terakkinin kongresi gizli olarak toplandı ve cemiyet için yeni bir siyasi program hazırlandı. Cemiyetin siyasi fırka (parti) haline geldiği ilan edildi. Gayri müslim ve Türk olmayan unsurların da desteğiyle, 1908 yılı sonlarına doğru yapılan seçimi İttihat ve Terakki kazandı. 17 Aralık 1908’de Sultan İkinci Abdülhamidın konuşmasıyla yeni seçilen Meclis-i Meb’usan açıldı. Sadrazam Kamil Paşanın hükumette bazı değişiklikler yapması İttihat veTerakkinin Babıali’ye karşı sert tepkiler göstermesi sebebiyle, İttihat ve Terakki ile Sadrazam’ın arası iyice açıldı. 14 Şubat 1909’da Meclis-i Mebus'an da yapılan güven oylamasıyla, Ahmed Rıza, Talat, Cavit ve Enver Bey gibi ittihatçıların faaliyetleri sonucu Kamil Paşa hükumeti düşürüldü. Sadrazamlığa Hüseyin Hilmi Paşa getirildi.
İttihat ve Terakki, Padişaha sadık Birinci Orduya güvenmeyerek Selanik’teki Üçüncü Ordudan avcı taburları getirtti. İttihatçılar tarafından tertib edilen ve Selanik’ten getirilip Derviş Vahdeti isminde bir kimse tarafından “Din elden gidiyor!” “Şeriat isteriz!” gibi sloganlarla kışkırtılan avcı taburları tarafından çıkartıldığı tesbit edilen 31 Mart Vak’ası üzerine İttihat ve Terakki tarafından, Selanik’ten Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavud yağmacılarının da bulunduğu Hareket Ordusu İstanbul’a getirildi. Sultan İkinci Abdülhamid, Selanik’ten gelen Hareket Ordusuna karşı koymak isteyen kendisine sadık kumandanlara, çarpışılmaması, Müslüman kanı dökülmemesi için sıkı emir verdi. İsteseydi yalnız Taksim ve Taş kışladaki talimli asker ve sadık subaylar, gelen hareket ordusunu darmadağınık edebilirdi. Fakat sultan, kardeş kanının dökülmesini istemedi. İttihat ve Terakkinin önderliğinde İstanbul’a giren Hareket Ordusu kumandanları, doğru Yıldız Sarayı’na geldiler. Hazineyi, asırlardan beri toplanmış olan kıymetli yadigarları ve dünyanın en zengin kütüphanelerinden olan saray kitaplığını yağma ettiler. Padişahın arabası bile parçalanıp paylaşıldı. Sultan İkinci Abdülhamid, İttihat ve Terakki ileri gelenlerince tahttan indirildi, yerine kendinden iki yaş küçük olan kardeşi Muhammed Reşad getirildi

İttihat ve Terakki ileri gelenleri, Sultan İkinci Abdülhamidı lekeleyecek bir suç bulamadılar. Milletin, hükümdarı saydığını görerek öldürmeye de cesaret edemediler. Hemen o gece kurmay binbaşı Fethi Okyar’ın emrinde olarak trenle Selanik’e götürdüler. Oradaki Alatini köşküne hapsettiler. Bu olaylar sırasında Hüseyin Hilmi Paşa istifa edip Tevfik Paşa sadrazam oldu. 31 Mart Vak’asından bir gün sonra Adana’da Ermeni ihtilali oldu. Müslümanların mallarına, canlarına, ırzlarına saldıran Ermeniler; İttihat ve Terakkinin seyirci kaldığı hadiselerde 2150 kişi  öldürdüler.

31 Mart Ayaklanmasının bastırılmasından ve Sultan İkinci Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden sonra duruma hakim olan İttihat ve Terakki, bütün fırkaları lağv ederek muhalif olanları tevkif ettirdi. Bu arada hiçbir kabahatleri olmadığı halde, sadece cemiyete karşı oldukları zannedilen birçok zabit de tutuklanarak Bekirağa Bölüğüne hapsedildi. İstanbul’da örfi idare (sıkıyönetim) ilan edilerek Divan-ı harb-i örfilerle (sıkıyönetim mahkemesi) birlikte darağaçları kuruldu. Kendilerine göre suçlu görülenlerin yanında suçsuzlar da idam edildi. Eski devre ait devlet adamlarından pekçok kimse çeşitli yerlere sürüldü. İttihat ve Terakki erkanının devlet işlerini doğrudan doğruya ellerine almak istemeleri üzerine, 14 Nisan 1909’da Tevfik Paşa sadrazamlıktan istifa etti. Yerine Hüseyin Hilmi Paşa tekrar sadrazam oldu. İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerinden genç, tecrübesiz ve maceracı Talat Bey de, bu kabinede dahiliye nazırlığına getirildi. İttihat ve Terakkinin keyfi baskılarına dayanamayan Hüseyin Hilmi Paşa, 7 ay 24 günlük bir iktidardan sonra tekrar istifa etti. Sadaret makamına getirilen Roma sefiri Hakkı Paşa kabinesinde, hareket ordusunun diktatör kumandanı Mahmud Şevket Paşa, harbiye nazırı olarak vazife aldı


Bu sırada, harbiye nazırı olan Mahmud Şevket Paşa, Trablus’taki askeri Yemen’e sevk etmek, bir çok ihtarlara rağmen mühimmatı da İstanbul’a getirmek suretiyle bu bölgeyi müdafadan mahrum bıraktı. İtalyanların teşebbüsleri üzerine Trablusgarb vali ve kumandanı Müşir İbrahim Paşa da, vazifeden azledilerek bu vilayet kumandansız ve valisiz bırakıldı. Roma hükumeti de bu vaziyetten istifadeyle İttihat ve Terakkinin Trablusgarb ve Bingazi’deki halkı İtalyan aleyhinde tahrik etmesini ve Osmanlı vapurlarıyla oralara asker ve mühimmat sevk olunduğunu iddia ile 23 Eylül 1911’de verdiği bir ültimatomla Trablus ve Bingazi’nin boşaltılmasını ve teslim edilmesini istedi. Daha sonra da harb ilan etti. Ciddi bir tedbir alınmadığı için Trablusgarb’ın elden çıkmasına sebeb olundu. Harb ilanını bildiren ültimatom geldiğinde, İttihatçıların hariciye nazırı, İtalyan sefiri ile satranç oynamaktaydı.

Sadrazamlığı sırasında; Çırağan Sarayı yangını, Babıali yangını, Arnavutluk İsyanı, Girid’in Yunanistan’a iltihakı, Tarblusgarb’ın İtalyanlarca işgal edilmesi gibi felaketlerin vuku bulduğu Hakkı Paşa, 29 Eylül 1911’de istifa etmek zorunda kaldı. Yerine ayan Reisi Küçük Said Paşa sadrazam oldu.

1914 yılında yapılan seçimleri de kazanan İttihat ve Terakki, bir oldu bittiye getirilerek Osmanlı Devletini Harb-i Umumi diye bilinen Birinci Dünya Harbine soktu. Hiçbir mecburiyet yokken Talat, Enver ve Cemal gibi İttihat ve Terakki paşalarının çeşitli hülyalarıyla girilen savaş; Sina, Irak, Kafkasya ve Çanakkale cephelerinde devam etti. 1914-1918 yılları arasında devam eden Birinci Dünya Harbinde pekçok vatan toprağı elden gitti; yüz binlerce Müslüman-Türk evladı şehid düştü. Savaşın mağlubiyetle sona ermesi üzerine, 8 Ekim 1918’de sadrazam Talat Paşa istifa etti. Yerine de Ahmed İzzet Paşa sadrazamlığa getirildi. Böylece on seneden az bir zaman zarfında Sultan Abdülhamid’den devr alınan üç kıtaya yayılmış altı yüz senelik koca bir imparatorluğu, korkunç bir ihtiras ve cehalet ile tarihin sinesine gömen ve birinci derecede mesul olan İttihat ve Terakki, iktidardan uzaklaştı. Şahsi ihtiras ve ikbal için bir milleti harbe sokarak Müslüman-Türk evlatlarından en az iki milyon kişiyi cephelerde kar ve tipi altında veya kavurucu çöller ortasında çıplak, aç, susuz bırakarak şehid olmalarına sebeb olan İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri, birkaç milyon kilometre kare olarak devraldıkları bir memleketi birkaç yüz bin kilometre kareye kadar küçülttüler. Bu küçük toprak parçasını da düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçtılar. İlk olarak Enver, Talat ve Cemal paşalar ile doktor Bahaaddin Şakir, doktor Nazım, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imza ettikten bir gün sonra gece yarısı koca Osmanlı Devletini yıktıktan sonra, ihanetlerine bir yenisini ekliyerek kaçtılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HAC NASIL YAPILIR?

    1. İhrama girmek(Farz) 2. Tavaf yapmak(F...